
Yazar kardeşimiz Mustafa Çelik, beyninin hamûlesin-den damlatmış. “Şeyhine, efendisine, ağasına, politik partisine güvenerek Allahu Teâlâ’ya kulluğu ihmal eden, ahirette bunların kendisini kurtaracaklarına inanmış olanlar, kutsal duygu ticaretinin mağdurları; onları buna ikna edenler ise, kutsal duygu ticaretini yapanlardır.“ Vakit, 12.08.2003
Var mı bugünün dünyasında böyleleri? Yoksa zebil mi? Efendi delikanlı medreseye çöreklenmiş, kendisine şer’î bir mesele anlatıyorum; “Ben ağabeylerimden böyle görmedim!” diyor! Aklını ağabeyisinin cebine koymuş, o cebi de edille-i şer’iyenin üzerine çıkarmış farkında değil… Efendi bir başka delikanlı da Avrupa diyarında bir tekkede halîfe olmuş, boy resmi çektirmiş bir şeyhe râbıta yapma günahını ibadet diye telkîn ediyor, kendisine şerîatın hükmü hatırlatılınca da; “Bizim şeyhimiz kutuptur, her şeyi iyi bilir!” diyor! Aklını şeyhinin cebine koymuş, o cebi de edille-i şer’iyenin üzerine çıkarmış farkında değil. Partisinin liderini “Mehdî” ilân edenleri ise zaten biliyorsunuz. Korkunç bir din pazarı açılmış, seksen senedir dinden uzaklaşarak cahil bırakılmış kitlelerin mukaddes hisleri alabildiğine sömürülüyor. Sünnete göre abdest almasını bilmeyen cühelânın etrafında yığınlar birikiyor, Kur’an dellâllarına selâm veren bile yok.
Çelik haykırıp duruyor. “Dindar kitleleri kolayca kandırabilmek ve gütmek için kişisel çıkarlarını ve şahsî ihtiraslarını din kisvesine büründürenler, kutsal duygu ticareti yapanlardır.” Vâkıa bundan ibaret. Dünyanın legal perdesinde dinden hoşlanmayan zümrenin din istismârı, illegal yönünde ise dindar geçinenlerin din ticareti; adımınızı nereye atacağınızı şaşırıyorsunuz.
Mustafa Çelik ise ağzından lâv akıtmaya devam ediyor. “Kur’an-ı Kerim’in şahısların ve grupların yanlışlarına, sosyal ve siyasal sistemlerin cinayetlerine, idarecilerin de bâtıl ve âtıl icraatlarına kılıf hazırlayan bir vesika olarak anlaşılması için çaba sarf eden hocalar, şeyhler, liderler, profesörler, doç. ve dr.’lar, kutsal duygu ticareti yaparak geçimlerini temin eden yürek mahkûmlarıdır.” Şu kelimeler daktilonun tuşlarına beynimden inerken, lâvların harareti rahatsız ediyor. Parmaklarım tutuşabilir. Keşke ciddî bir kıvılcım atsa da bütün sahtekârların cübbesini tutuştursa; belki ancak böyle bir yangından sonra pazar yerine sükûnet gelebilir.
Mehdî aleyhisselâmın çok “hoca kafası” koleksiyonu yapma haberi de bu yüzden midir dersiniz?
Vakit